Perşembe, Temmuz 25

seni ben yanımda bulunca değiştim, güzelleştim...

Merhaba,
Beni tanıdınız değil mi? 
Benim ben, yoğurt kabı, hani şu ennn büyük boy olanlarından.
Bu hikayenin kahramanı olmadan önce bi adım, bi sıfatım yoktu benim, sıradan bi yoğurt kabıydım. 
Kimleri besledim ben kimleri, ohooooooooooo, bi bilseniz! müzik seslerinin, sohbet seslerine karıştığı yerdeydim ben, çok masalara konuk oldum. Hatta belki sizin masanıza da...
...
Ama laf aramızda kalsın, yoğurtlarım azaldıkça bir korku sardı beni;
Yoğurtlarım bitince bana ne olacaktı?
...
E dünyanın hali malum, siz insan kızları ve oğulları sizden çok daha uzun süre yaşayabilen ama belki de sonunda doğanın, dolayısıyla da sizlerin sonunu getirebilecek olan malzemeyi; "beni ve kardeşlerimi" ürettiniz!
Hayır müteşekkirim, yanlış anlaşılmasın. Sadece bazen bizi kullanabilecekken, ya da geridönüşüme sokabilecekken kargaların ve martıların tepemizde kol gezdiği kent çöplüklerine ya da daha fenası, ormanlara, yol kenarlarına, ta denizin içine atıyorsunuz ya; işte o zaman çok ama çok bozuluyorum! "Bu mudur?" diyorum, " Kargalarla yarışan koooca ömrümüzde kullanım ömrümüz bu kadar mıdır?"
...
İşte tam bu dertlenmeler, "Ne olacak bu dünyanın hali?" minvalinde söylenmelerdeydim o son günlerde. Yoğurtlarım da bitince "aha" dedim, "gidiyorsun işte kent çöplüğüne, ya da en iyi ihtimalle bi çöp toplayıcısının arabasına..." 
...
Gelip çatınca gitme vakti "haydi abbas vakit tamam!"  dedim kendime
...
Sonra bi baktım, beklediklerimden hiç biri değilmiş meğer benim akıbetim. Güzelce bi balkona götürdüler beni, ferforjeli, yeşilli meşilli keyifli bi balkona...
...
Dedim: "Kıymetlendim mi ne ben, ne oluyor? Ne güzel bi yerdeyim!" 
...
Toprak koydular içime, çiçekler ektiler. Nasıl da mutluyum anlatamam. "Saksı" olmuşum şu uzun ömrümün bi yerinde, daha ne isteyeyim!
Nice sonra başka bi çiçek getirdiler balkona, böyle gelin duvağı gibi süslü! Vuruldum tabi görür görmez...
Tabi bu arada benim de toprağımı boşaltıp bi delik açmaktalar dibime! Dedim "Demek yine bana hüsran!, güzele doyamadan yolcusun sen işte abbas" ...
Meğer işin rengi yine öyle değilmiş. Meğer vurulduğum, bir ismi de gelin duvağı olan çiçek çiçek, yaprak yaprak begonvilim bana yarenlik etmeye gelmiş! O zamanlar bilmezdim, fazla su sevmezmiş, dipte biriken suya hiç gelemezmiş, delikler onun içinmiş. Toprağımı koyup yerleştirdiler yarenimi içime!
İlk o zaman dedik birbirimize: " Seni ben yanımda bulunca değiştim, güzelleştim" diye...

Bi süre sonra iplerle tabancamsı bişeylerle belirdiler etrafımızda. Öğrenmiştim ama bu sefer güvenmeyi, seviyorlardı bizi. Silikon tabancasıyla, kendir ipiymiş onlar. Süslediler, sarıp giydirdiler beni. E biraz yaktı tabi sıcak silikon ama aldırış etmedim. Beni yakarken kendi ellerini de yaktılar zaten, içten içten dertleştik onlarla da...
Hem duvağım öyle beğendi ki yeni halimi, boylandı poslandı, serpildi daha bi güzelleşti....Bu fotoğraftaki eski hali duvağımın, mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz biz şimdi balkonumuzda birlikte.
 Fırsat bulursam bi ara yeni bi fotoğraf çektirip yollarım size, sulanmalar, sohbetler, gülüşmeler, çiçeklenmeler ve tabi ki kavgalar arasında...
...
hani hep derler ya sevgiyle kalın diye, 
iyisimi siz
 çiçekle kalın,
gerisi gelir bence zaten!
...
Ney? Adım mı? Adım Abbas benim, Duvaklı Abbas!

2 yorum:

  1. bu ne güzel anlatım:) ve çok güzel olmuş.ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. çok teşekkür ederim , vakit ayırıp okumanıza çok sevindim :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...