Cuma, Ekim 25

nazar etme ne olur!

insan gezince dünyanın ne güzel yer olduğunu daha çok anlıyor... 
en azın en çok olduğunu, 
doğanın büyüleyici olduğunu 
ve doğaya zarar vermeden ona uyum sağlamaya çalışan insanın ne kadar bilge olduğunu...
...
doğa belgesellerinin hayatta kalabilmenin kuralı olarak üstüne basa basa vurguladıkları tek gerçek kamufle olabilme yeteneği! bizse insani zaaflarımıza engel olamayıp kamufle yeteneğimizi, yapabilme gücümüzün büyüsüyle kaybediyoruz çoğunlukla. 
yaptığımız o koca koca ihtiyaç üstü binalar, 
neye hizmet ettiği belli olmayan çevreci anlayışla yapılmamış, uğruna ağaçlar kesilen yollar, 
sözümona ihtiyaçlarımıza hizmet etmek üzere yapılan hesler, santraller,
baktığınız her açının ayrı bir manzara olduğu cennet gibi yerlerin ortasında dalga geçer gibi "manzaralı" denilerek reklamları yapılan, doğayla bağlantısı kesilmiş ziyaretçisini manzaranın aktif kullanıcısı değil de izleyicisi olmaya zorlayan turistik tesisler... 
hepsi hepsi yapabilme gücümüzün büyüsüyle sonunu hesaplamadan yaptığımız girişimlerimiz. 
yaşadığımız çağda bizi kurtarabilecek tek gerçeklikse doğaya sahip çıkmak. 
...
şehirde hayat kurmuş doğayla ilişkisini kaybetmiş ve bundan dolayı kendini eksikleşmiş hisseden şehirlilerden değilim ben, onları çok iyi anlasam da değilim. bir köyüm, kendini yapabilme büyüsüne kaptırmaya başlamış olsa da sevimli küçük bi kasabam, Akçakoca'm var. doğaya hasretim ondan uzak olmaktan çok alışkanlığımdan ötürü ona özlem duymamdan.
...
bu yüzden ne zaman doğaya üstün gelmeye çalışmamış bilge bi yere gitsem büyülenirim. yerlisine saygı duyarım, kulak verir dinlerim, yapabilme gücü büyüsünün hep ondan uzak kalabilmesi için dua ederim. 
işte bu anlattığım yerlerden biri de bu yaz kııısacık ama tadını alabilecek kadar bir süre kaldığımız Assos, Sokakağzı! Aklımda Sokakağzı bi şerit tesis, bi şerit yol ve bi şerit kumsal, zeytinler ve de denizden oluşan küüüçücük tini mini bi yer. Aristo Motel 'de yediğimiz lezzetli yemekler, enfes balıklar ve dutburnu'ndaki midilli'ya baka baka içtiğimiz çaylar, kahveler de aklımda ve de damağımda tabii :)
dutburnu'ndan sokakağzı görünümü
gündoğumunda kumsal
dutburnu çay bahçesi
...
şimdi gelelim benim sokakağzı tatilimi bloğuma bağlayan kesişim noktasına; Sokakağzı'nda hediyelik eşya dükkanları yok, "deeze"ler var! 
kim mi deeze'ler? deezeler alacalalı bulacalı, allı morlu giyinmiş, ürünlerini sırtında taşıyan, dükkanları ürünlerini sergiledikleri duvarlar, masalar olan yörük kadınları. kıyafetlerindeki renklerinden ötürü gözünüzü bi türlü alamadığınız ama gözgöze geldiğiniz anda alışverişin başladığını bilmeniz gereken bohçacı TEYZE'ler, kendi söylemleriyle de "deeze"ler! bohçalarını açtıkları anda her yer renkleniyor birden, geçiyorum karakterlerinin uyandırdığı merak ve izleme isteğini, bi de benim gibi elişi düşkünü insan için bakmamaya çalışmak tam bir işkence! 
bu bakamamalar arasında ben bi deeze kestirdim gözüme, aslında o beni kestirdi gözüne önce. 
anneme her gittiğimizde annemin çeyizimize diye yaptığı başörtülerden bi kaçını aşırırız ablamla. fular, başörtüsü ve atkı olarak kullanılmak üzere. benim deezem beni gözüne kesitirdiğinde başımda bir başörtü, üstümde de tunik niyetine orasından burasından bağlanarak tutturulmuş uzun bi mevlid başörtüsü vardı.(tabiki ikisinin de kenarları enfes oyalı.) deezem beni gördüğünde başörtüyü anladı da attığım düğümlerden ötürü tuniğin ne olduğunu çözemedi, duraksaman gelip sordu hemen ne olduğunu. öğrenince de ekledi: "e se(g)n almışsı(g)n herşeyi(g)ni, e biraz da bizde(g)n alsaydı(g)n! (annemlerden de bildiğim şive biçimi, yörüklerde "n" harfinden önce herzaman üstüne çok basılmayan hafif bi "g" bulunur)
dünya kadar ıvır zıvırım olsa da benim o deezelerden alacağım bitmez ama koca koca bi bütçeye sahip olmadığım için daha küçük şeylere diktim gözümü! tuniğimden dolayı beni arada arkadaşlarına gösteren deezemi yakaladım bi ara, elindeki nazara karşı koruduğunu söylediği ahşap oymalarından almak için. 
deezeye ne ağaçtan yapıldığını sorduğumuzda "çetlemi(g)n" ağacı dediğinde yine annemden gelen yörük genlerim sayesinde çitlembik ağacından bahsettiğini anladıysam da arkadaşlarımı ikna edemediğimden bi sürelik rafa kaldırdım bu fikrimi. 
dönünce biraz araştırma yaptığımda öğrendim ki tam anladığım gibi çitlembik ağacıymış sahiden de. (çok yaşa yörük genleri) ve okuduğumda öğrendim ki çitlembik ağacının bahçesinde dikili olduğu eve uğur getirdiğine, ağacın bi parçasının üzerinde taşınmasının da nazardan koruduğuna inanılırmış. 
ve işte merhaba şaman genlerimiz! 
biz deezemizden bikaç tane örgülü bi çoğu da örgüsüz olmak üzere oyulmuş çitlembikler aldık. örgüsüzleri boncuklar ve iplerle deezenin ördüğü gibi örüp anahtarlıklar haline getirdik, anahtarlıklarımıza, evlerimize iliştirdik.
dipte bahaneli not: şimdi keşke daha çok alsaymışım diyorum, sanırım sokakağzı'na sırf bu yüzden bir daha gitmem gerekecek :)
dipte teşekkürlü ve bilgilendirmeli not: bizi Sokakağzında nefis ağırlayan Aristo Motel ve Ertunç Engin'e çok çok teşekkürler! sabah yola çıkmadan bahçesinden aşırdığımız ve burda büyütmeyi başardığımız çiçekleri için de teşekkürler tabi :)
dipte şaşırtıcı not: ben hayatımda bu kadar çok bebekli ve mutlu tatil yapan tatilciyi bi tek sokakağzında gördüm, şaşırdım. çocuktan al haberi demişlerdi di mi?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...