Çarşamba, Kasım 27

e istanbul'u izliyorum!


evimize taşınalı 3 yıldan fazla oldu ama biz oradan oraya taşınan kiracı psikolojisini üzerimizden atıp bir türlü eve yerleşemedik. sonunda dedik ki " yerleşelim artık!" {he bunu benim 6 aylığına barselona 'ya gitmemin arifesinde söylüyor olmamız da ayrıca manidar tabii :)
peki yerleşelim, yerleşelim de nasıl başlayalım? oraya buraya raflar ve  hobi malzemeleri için saklama kutularıyla başlayan alışveriş çılgınlığımızdan sonra yüksek lisansımla birlikte yeniden odama giren ama odada bir türlü kendine yer bulamayan, ordan oraya savrulan masama diktim gözümü. garibimi nasıl yerleşik hale getiririm diye düşününce de aklıma masamın üstüne yerleştirebileceğim böylece o köşeyi çalışma köşesine dönüştürebilecek mantar pano fikri geldi;

"pekiiiiiii,ne yapsam, ne yapsam?  istanbul silüetli pano yapsam! 
nası yapsam? internetten bi silüet bulsam, otokette üzerinden geçip, ölçeklice alınabilcek çizim haline getirsem!
sonra ne yapsam? , kırtasiyeden mantar alsam, ölçekli silüet çıktımı üstüne yerleştirsem, kessem biçsem!

 çift taraflı bantı yapıştırsam arkasına, duvara sabitlesem!
sonra Allah ne verdiyse yapıştırsam, kurulsam masama. ispanyolca ödevimi yapsam, keyifle adaçayımı yudumlayaraktan... hiç fena olmaz değil mi? 
dipte kalıplı not: silüete ihtiyacınız olur ise e-posta adresinizi yollayınız bana. çizimi yollayayım hemen. 
dipte yetersiz not: çocukluğumdan beri hiç bişeyi atmaya kıyamam, kutu kutu hatıra kağıtlarım var. 30x90 cmlik pano 5 dakikada doldu, duvarları tümden mantarla mı kaplasam, ne yapsam?
dipte yerleşik not: şunu anladım ki bi evin duvarlarını da kullanmaya başlamadan o eve bir türlü yerleşemiyorsunuz. duvarlar kullanılmadığında ev plandan ibaret kalıyor; tek boyutlu! doya doya kullanınız, sonradan kusurları kapatabilecek alçı ve boyaya ulaşmak artık kolay!
dipte eski istanbul'lu not: efenim malumunuz eskiden yeni evlenenlerin ayrı eve çıkması diye birşey yokmuş. şanslılar ise gelinle damada evde bir oda verilirmiş. gelin de nereden geldiyse o odanın bir duvarında gelinin memleketinin resmi olurmuş. o yüzden eski evlerinin duvarlarını süsleyen şehir panaromalarını görürüz o evleri gezerken. bana gelince, istanbul'da yaşarken istanbul'un silüetini odamda istiyor olmam, hangi hasretliğe bağlanabilir bilemiyorum :D 
dipte şiirli şarkılı not: Orhan Veli'nin İstanbulu Dinliyorum şiirinin Fazıl Say tarafından bestelenen halini hiç dinlemiş miydiniz? http://www.youtube.com/watch?v=3aLASHqYYb4 Güvenç Dağüstün seslendiriyor burda, Fazıl Say'ın yeni çıkan cdsinde ise Serenad Bağcan seslendiriyor, nefis. bence cdyi de edinip hemen dinleyiniz efenim! cd tümüyle her derde deva!

Cuma, Kasım 8

gel vatandaş gel; bilinmez denizlerin kuytu koylarının taşları bunlar!

çalışarak yeteneklerimizi geliştirebileceğimizi (hem de "kesin bilgi" etiketiyle) söylemiştim değil mi? he tamam, üç-beş güne picassoya doğru evrimleşecek değiliz tabi ki. ama biraz mekan, biraz insan çizebilir hale gelebiliriz bence.
mesela ben boyumun posumun ölçüsüne bakmadan, önceki deneyimlerimin desteğini de arkama alarak boyama taşlardan tablo yapma işine giriştim ağustos başında. yaz günü insanın içini pır pır eden "sevgili" temasını da seçip, bol hayalle ve gülücükle yola koyuldum. 
e malum elde, ordan burdan, bissürü denizlerin bissürü koylarından toplanmış taşlar ve de kendi yeni alınmış ama daha hevesi alınamamış akrilik boyalar da var!
ilk işim çerçeve boyutumu seçmek oldu, uzun bir dikdörtgen etkisi istediğim için 25X60 cm boylarında camsız bi çerçeve yaptırdım bauhaus'ta. sonra taşlarımı ortaya döküp film şeridini oluşturacak olanlarını seçtim.
sonra da başladım kurgulamaya ve boyamaya. boyadıkça öğrendim nasıl yapmam, nelere dikkat etmem gerektiğini. 
taşlarımın boyaması tamamlanınca çerçeveye uygun olduğunu düşündüğüm bi yeşile boyadım alt kartonu, sonra başladım taşlarımı yapıştırmaya. ama film şeridi taşlarımın etrafına mozaik etkisini verecek taşları yapıştırdıkça biraz üzülmeye başladım. halihazırda hep yanımda tutuğum, "off bi canavar yaratıyorum!" kaygım, alacalı bulacalı çevre taşlarının boyamalarımı kaybetmesiyle ayyuka çıktı ne yazıık ki... 
ben de grinin birleştiriciline ve de çeşit çeşit denizlerden toplanan güzelim rengarenk taşların affına sığınıp, güzel bi griye boyadım çevre taşlarımı. şükür li tam da umduğum gibi oldu ve desenlerim güzelce ortaya çıktılar.
yerleştikleri duvarda hem çok güzel oldular, hem muttu ettiler, hem de umut verdiler! belki bi gün serinin devamı da gelir, kim bilir? 
heh, işte bunlar da aşama aşama, her bir taşımın boyanışı, ve tabi ki aşama aşama benim boyamayı öğrenişim :) ;






dipte deneyimsel not:önceleri ince siyah çizgileri fırçalarla yapmaya çalışırken, sonra silinmez cd kalemlerini kullandım.ama baktım bu sefer de cilalama aşamasında sprey cd kaleminin dağıltıyor,siyah çizgileri cila kuruyunca  cilanın üzerine yaptım ben de. :)
dipte şarkılı not: çok ama çok güzel şarkı bu! http://www.youtube.com/watch?v=X1JQdS_HC-Y

öğrenmek zor zanaat arkadaş, kesin bilgi!

taş boyamak pek, pek, pek çok eğlenceli, evet. ama her iş gibi sabır gerektiriyor. hele de benim gibi panik halinde her yaptığınızın kötü olacağından kaynaklanarak yapıyorsanız! 
ben her yeni elişimi yaparken (hatta her yemeğimi yaparken) aynı işkenceyi uyguluyorum kendime. iş tamamen bitene kadar dünyanın en kötü şeyini yaptığıma inanıyorum, niyeyse. tabi ki her işim dünyanın en kötüsü olmadığı gibi, en güzeli de olmuyor. :D ama kesinlikle umduğumdan güzel oluyor. belki de işlerimi bitirdikten sonra çocuk gibi sevinebilmem de bundan, beklentim yerlerde...
ama öğreniyorum; hem sabretmeyi hem püf noktalarını hem de yılmadan denemeyi. 
bu bebekler de taş boyamayı öğrenmeye çalışırken, malumunuz eksik hasarlı ve de kusurlular. ama kesinlikle dünyanın en çirkinleri değiller. he bu arada sağ üst köşedeki dalga artığı ağaç kabuğu. deseni biraz gezi günlerinin etkisi :)) rüzgar gülleri ve de masadaki üzümle şarap da bozcaada günlerinin yadigarı, balonlar altında dasn eden çift için çocukluğuma dönemem gerekiyor olabilir, o kısımla yüzleşmeye de henüz hazır değilim  :D 
dipte ağır not: taşlar ağaç kabuğuna oranla biraz ağır olduklarından mıknatıs onları taşırken biiiiraz zorlanmakta. daha yassı ve hafif taşlar tercih edilmeli.
dipte akrilikli not: akrilik boyanın sanırım en sevdiğim tarafı çabuk kuruması ve hata yapılan yerin çabucacık yeni bi katmanla düzeltilebilmesi oldu. malumunuz çaylak hobici=çok hata
dipte tavsiyeli not: hemen boya edinip deneyiniz anacım, pek keyifli. kesin bilgi.

Perşembe, Kasım 7

lokum kardeşlerin hayali deniz sefasına hojgeldiniz!

deniz artıkları şahane şeyler değil mi? dalgalarla işlenmiş, kumla eskitilmiş, güneşle renklendirilmiş...
dalgaların fırlattığı ganimetlere olan sevgim zaten bariz. hepsinin gönlümde yeri ayrı; şekillendirilmiş taşlar, kabukları soyulmuş dallar, deniz kabukları ve kum ve dalgalarla törpülenmiş ağaç kabukları...
bıçakla, çakıyla çok kolay şekillendirilebilir oldukları için deniz atıklarının en keyifli çalışılanlarından olan ağaç kabukları hep ilgi alanımda oldular. hele de "onu bunu boyarım ki" deyip aldığım güzelimm akrilik boyalarım varken ahşap kabukların dokularının ve formlarının cazibesine kapılmamak neredeyse imkansız oldu!
ben boyaların ve ahşap kabuklarının cazibesiyle uğraşmaktayken, ablam da malta'da ingilizcenin ve maltanın yeni yeni insanlarla tanışmanın cazibesine kapılmaktaydı. o sırada akdeniz, deniz güneş fikri benim de iliklerime kadar işlemiş olacak ki boyama deneyimim sırasında ortaya çıkan imajlar da tatil fikri üzerine oldu. deniz kenarında miniminnavık bir şemsiye altında güneşlenen renkli mayolu "lokum kardeşler" bu çalışmanın ana kahramanı oldular :)
ağaç kabuğu haylice büyük olduğu halde denizin etkileriyle aşınıp hafiflediği için bi mıknatıs gayet rahat taşıdı kabuğumu.
ve her ne kadar doğal renklerine bayılsam da lokum kardeşlerin deniz-kumsal-güneş sefasının zamanla yıpranmasından korktuğum için cilalamak zorunda kaldım. parlaklıkla desenler biraz kaybolur gibi oldularsa da etkilerini kaybetmediler.  
dipte güneşlenmeli not: yaz negzel şey de mi? böle kumlu mumlu, denizli dalgalı!
dipte akdenizli hayalli karpuz kabuklu not: erasmus başvurusu yaptığımı ve barcelonaya kabul edildiğimi söylemiş miydim? şöleki bi aksilik olmazsa inşallah seneye şubattan temmuza kadar akdenizin bi sahilinde olucimm, karpuz kabuğundan evvel suya ben düşmesem mi?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...