Perşembe, Nisan 21

ya ben puantiyeli şemsiye istiyorduysam?

ya ben yeni yeni görüp gezdiğim bu ispanik memlekette, heyecandan içimin kıpır kıpır olduğunu anlatan, duygularıma tercuman puantiyeli bi şemsiye istiyorduysam? ya benim şemsiyem Girona sokaklarına çok yakışacaktıysa puantiyeli olunca?
napardım o zaman? giderdim çin pazarından 3 yuroluk şemsiyeyi, canım balım tiger'ımdan da akrilik boyayı alır, puantiyelerimi yapardım! yaptım da netekim!
Hayır yani ne varmış, akrilik boya yağmurun altında çok kalamazmışsa ne olurmuş? Yağmur ormanlarında değilmişiz ya, dağılmadan kurutuvermişiz hemen şemsiyeciği :)
dipte hasretli not: bir zengin kişisi gitsin alsın şu tiger'ın türkiye bayiliğini artık nolur. ah istedikleri teminatları sağlayabilsem ben alır, hiç çıkmadan dükkanda yaşardım!
dipte yerelli not: tigerdaki ürünlerin büyük bir çoğu eminönü'cüğümüzde de var ve fakat ancak tasarımları aynı değil, tipleri başka. ondandır yakınmalarım yoksa hiç yokluktan değil.

Pazartesi, Nisan 18

katalan yelpaze

ne de çok olmuş yazmayalı..
bitmemiş işler silsilesinde askıda anlatılmayı bekleyen ne de çok el işim var aslında. 
hani barselona'ya gitmiştim ya ben erasmusla, ohoooo çok çok oldu döneli. döndükten sonra yeniden düzenli hayata dönmem, heh işte o biraz uzun sürdü. 
aa yooğğ, eli boş durmadım tabii ki, üretmeden hiç olur mu? 
barselona'dayken yaptığım birkaç şeyi paylaşarak başlayayım zamanı yakalama maratonuma. 
çogzel şehir barselona, oradayken gezmelere, buradayken özlemelere doyamaz insan. istanbul kıskanmasın ama silüeti de pek güzel, cafcaflı dönme dolaplı.  


elişcinin zaaflarına göre ürün sattığından neredeyse emin olacağım çin pazarı dükkanlarını da bubi tuzakları gibi koymuşlar şehrin her bi yerine. şeytanın aklına gelmez, tutmuşlar düz desensiz kumaş yelpaze koymuşlar, ba ba ba. bak işte bunlar hep tuzak. diyor ki bana: "al bunu, boya!" uydum mu şeytana, uydum tabiy ki, nası uymayayım. "e peki" dedim "ne boyayayım?" : "e barselona'dasın, onun silüetini çiz boya" dedi. dedim zaten uydum bari hakkını vereyim.


koydum eskizimi bilgisayarımın üstüne klasik usül kopyaladım internette bulduğum bi silüeti.



sonra dairesel forma göre çevire çevire kopyaladım yelpazenin üstüne.



Sonra içlerini cd kalemiyle doldurdum, evet bulabildiğim ilk kalıcı kalem oydu :) ne yazık ki ne ispanyolcam, ne de katalancam kumaş boyası kalemini anlatacak kadar yeterli değildi çünkü. e peki oldu mu? oldu oldu çok güzel oldu. hatta bir tane değil 2 tane oldu, biri kendime biri hediye.


dipte sağlamalı not: inanır mısınız hala da sağlam! tü tü tü.
dipte şaşkınlı özlemeli not: sevgili katalanlar, inanır mısınız  sizi de özledim :)

Çarşamba, Ekim 1

barcelona' lı bileklikler

 
Barcelona'dayken en sevdiğim şeylerden biri hobi malzemelerine ulaşımın son derece kolay oluşuydu. 
Her mahallede en az 5 tane bizde bi ara" bi milyoncu" olarak zuhur eden "bazaar" lar yani uzak doğu pazarları var ki, içerlerinde yok yok! Bi de Tiger Store 'lar var ki, her ne kadar uzak doğu pazarlarına oranla yer yer pahalı da olsa, insanın hele hel hobici insanın içerde kendini kaybetmemesi mümkün değil. Şimdi elim böğrümde bekliyorum Tiger 'ın türkiye' de şube açmasını. Zaman zaman o kadar özlüyorum ki rüyalarımda görüyorum. Hastalandım mı doktor?
Neyse dönelim işin özüne. Tiger'dan "kullanılır ki bu diyerek aldığım 10 metre deri ipim, ve mini boncuklarım sahiden hep kullanıldılar. Bigün sevgili arkadaşlara hediye etmelik bileklik olmaya karar verdiler mesela. örülüp dizilip bilklere geçtiler.  
Fotoda arka planda gördüğünüz şapşal civcivcik de tiger'dan mesela. Deseni o kadar sevimliydi ki orada geçici olarak yaşamakta olan ben gidip battaniye aldım! Hee, kullandım, valizledim getirdim hala da kullanıyorum hiç de pişman değilim. Zaten bi ara Tiger'ın önüne kamyon getirip tüm mağazayı türkiye'ye taşımayı düşünmedim desem yalan olur. 
Bileklik çok basit tam bu resimlerde görüldüğü gibi, 3 lü ipi ör ör ör, birine boncuğu geçir. bir alttan bi üstten atlatarak boncuğu sağlama al, sonra yine ör ör ör. İşte bu kadar basit! 
Tabi en onları burada paylaşana kadar bileklikcikler sevgili arkadaşlarım tarafından kullanılıp eskidiler bile. 
Dipte yanılsamalı not: tiger'ı nispeten de olsa sırtlayıp ülkeye taşımadım sanıyosan yanılıyosun sevgili okuyucu :D bundan sonraki paylaşımlarımda "bu da tiger'dan" ı bol bol duyacaksın hazır ol!
Dipte dualı not: Tiger türkiyede şube açacak ortak arıyomuş, Allah'ın bi sevgili kulu destek çıksın da mutlu olayım, ona hayır duları edeyim, dinimiz amin!

Müşterek

ben burada değilken sevgili arkadaşlarım bir restoran açtılar Müşterek adıyla. hayırlı olsun hediyesi sarkıt hazırladım onlara. tabii 3000 km uzaklardan ulaşması biraz uzunca sürdü ama olsun, şimdi giriş kapılarında şıngır şıngır sallanmakta :)
yapılış aşamaları malum, keçe, deri ip, boncuklar, ziller, gözler kısaca tüm malzemeyi almaca, kadeh kaldıran harfcikleri tasarlamaca, hazırlamaca, ipe dizmece ve kapıya takmaca!
ve tabi fotolar çekip çekip süprizi gizliden aplayla, yanındaki arkadaşlarınla ve ev ahalisiyle paylaşıp paylaşıp nasıl oldu diye sormaca :)
ellerinde kadehler olduğundan ben onlara kadehkar harfler diyorum.
kadehkarlar cam kapıya takılacakları için ve doğaları gereği dönerek salınacakları için onları çift yüzlü yapıldılar. ara bağlantı ipleri deriden, süsleri de irili ufaklı boncuklardan ve kırpık keçelerden yapıldılar.
kadehkarların kimisi dudaklı, kimisi bıyıklı, kimisi de küpeli. hatta kimileri hem bıyıklı hem küpeli!
tabi aşağıdaki fotoğraftaki müşterek'in kapısı değil, benim o zamanki odamın kapısı :)
dipte unutulan detay: harflerin takılı olduğu dal çitlembik ağacı, hani şu nazardan koruduğuna inanılanlarından, barcelona'da okulumun önündeki koça çitlembik ağaçlarının rüzgarla kopan parçalarından aldım hemen. nazarlık da olsun diye ;)
dipte iyi dilekli not: güzel günlerde kullanılsın, bereket bolluk ve neşe getirsin!

döndüm ben!

6 ay nası uzun, nası geçecek acaba dedim. bi baktım gelmişim de üstünden 2 ay daha geçmiş!
şu hayat sahiden bi gözüp açıp kapamalık şey ayol!
dipil not: gelirken eli boş gelmedim; cici cici hobiler getirdim, elişleri getirdim. hepsini paylaşıciim.
dipte umut: umarım yepisyeni bi bakış aşısı da getirebilmiişimdir.

Cumartesi, Nisan 26

yeni pencere..

sevgili bloğum, ben bi süreliğine barcelonadayım. benim yeni bi pencerem var şimdi. 
sessizliğimi seni bıraktığıma yorma sakın, yeni penceremde yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorum. eskilerim ve yenilerimle son sürat dönücem sana! ellerim kaşınmaya başladı bile çoktan!
hasta luego!

Cuma, Mart 21

Twitter is blocked in Turkey #DNSyiDeğilHÜKÜMETİOyunlaDeğiştir #TurkishGovermentBlockedTwitter 
#TwitterisblockedinTurkey

Çarşamba, Kasım 27

e istanbul'u izliyorum!


evimize taşınalı 3 yıldan fazla oldu ama biz oradan oraya taşınan kiracı psikolojisini üzerimizden atıp bir türlü eve yerleşemedik. sonunda dedik ki " yerleşelim artık!" {he bunu benim 6 aylığına barselona 'ya gitmemin arifesinde söylüyor olmamız da ayrıca manidar tabii :)
peki yerleşelim, yerleşelim de nasıl başlayalım? oraya buraya raflar ve  hobi malzemeleri için saklama kutularıyla başlayan alışveriş çılgınlığımızdan sonra yüksek lisansımla birlikte yeniden odama giren ama odada bir türlü kendine yer bulamayan, ordan oraya savrulan masama diktim gözümü. garibimi nasıl yerleşik hale getiririm diye düşününce de aklıma masamın üstüne yerleştirebileceğim böylece o köşeyi çalışma köşesine dönüştürebilecek mantar pano fikri geldi;

"pekiiiiiii,ne yapsam, ne yapsam?  istanbul silüetli pano yapsam! 
nası yapsam? internetten bi silüet bulsam, otokette üzerinden geçip, ölçeklice alınabilcek çizim haline getirsem!
sonra ne yapsam? , kırtasiyeden mantar alsam, ölçekli silüet çıktımı üstüne yerleştirsem, kessem biçsem!

 çift taraflı bantı yapıştırsam arkasına, duvara sabitlesem!
sonra Allah ne verdiyse yapıştırsam, kurulsam masama. ispanyolca ödevimi yapsam, keyifle adaçayımı yudumlayaraktan... hiç fena olmaz değil mi? 
dipte kalıplı not: silüete ihtiyacınız olur ise e-posta adresinizi yollayınız bana. çizimi yollayayım hemen. 
dipte yetersiz not: çocukluğumdan beri hiç bişeyi atmaya kıyamam, kutu kutu hatıra kağıtlarım var. 30x90 cmlik pano 5 dakikada doldu, duvarları tümden mantarla mı kaplasam, ne yapsam?
dipte yerleşik not: şunu anladım ki bi evin duvarlarını da kullanmaya başlamadan o eve bir türlü yerleşemiyorsunuz. duvarlar kullanılmadığında ev plandan ibaret kalıyor; tek boyutlu! doya doya kullanınız, sonradan kusurları kapatabilecek alçı ve boyaya ulaşmak artık kolay!
dipte eski istanbul'lu not: efenim malumunuz eskiden yeni evlenenlerin ayrı eve çıkması diye birşey yokmuş. şanslılar ise gelinle damada evde bir oda verilirmiş. gelin de nereden geldiyse o odanın bir duvarında gelinin memleketinin resmi olurmuş. o yüzden eski evlerinin duvarlarını süsleyen şehir panaromalarını görürüz o evleri gezerken. bana gelince, istanbul'da yaşarken istanbul'un silüetini odamda istiyor olmam, hangi hasretliğe bağlanabilir bilemiyorum :D 
dipte şiirli şarkılı not: Orhan Veli'nin İstanbulu Dinliyorum şiirinin Fazıl Say tarafından bestelenen halini hiç dinlemiş miydiniz? http://www.youtube.com/watch?v=3aLASHqYYb4 Güvenç Dağüstün seslendiriyor burda, Fazıl Say'ın yeni çıkan cdsinde ise Serenad Bağcan seslendiriyor, nefis. bence cdyi de edinip hemen dinleyiniz efenim! cd tümüyle her derde deva!

Cuma, Kasım 8

gel vatandaş gel; bilinmez denizlerin kuytu koylarının taşları bunlar!

çalışarak yeteneklerimizi geliştirebileceğimizi (hem de "kesin bilgi" etiketiyle) söylemiştim değil mi? he tamam, üç-beş güne picassoya doğru evrimleşecek değiliz tabi ki. ama biraz mekan, biraz insan çizebilir hale gelebiliriz bence.
mesela ben boyumun posumun ölçüsüne bakmadan, önceki deneyimlerimin desteğini de arkama alarak boyama taşlardan tablo yapma işine giriştim ağustos başında. yaz günü insanın içini pır pır eden "sevgili" temasını da seçip, bol hayalle ve gülücükle yola koyuldum. 
e malum elde, ordan burdan, bissürü denizlerin bissürü koylarından toplanmış taşlar ve de kendi yeni alınmış ama daha hevesi alınamamış akrilik boyalar da var!
ilk işim çerçeve boyutumu seçmek oldu, uzun bir dikdörtgen etkisi istediğim için 25X60 cm boylarında camsız bi çerçeve yaptırdım bauhaus'ta. sonra taşlarımı ortaya döküp film şeridini oluşturacak olanlarını seçtim.
sonra da başladım kurgulamaya ve boyamaya. boyadıkça öğrendim nasıl yapmam, nelere dikkat etmem gerektiğini. 
taşlarımın boyaması tamamlanınca çerçeveye uygun olduğunu düşündüğüm bi yeşile boyadım alt kartonu, sonra başladım taşlarımı yapıştırmaya. ama film şeridi taşlarımın etrafına mozaik etkisini verecek taşları yapıştırdıkça biraz üzülmeye başladım. halihazırda hep yanımda tutuğum, "off bi canavar yaratıyorum!" kaygım, alacalı bulacalı çevre taşlarının boyamalarımı kaybetmesiyle ayyuka çıktı ne yazıık ki... 
ben de grinin birleştiriciline ve de çeşit çeşit denizlerden toplanan güzelim rengarenk taşların affına sığınıp, güzel bi griye boyadım çevre taşlarımı. şükür li tam da umduğum gibi oldu ve desenlerim güzelce ortaya çıktılar.
yerleştikleri duvarda hem çok güzel oldular, hem muttu ettiler, hem de umut verdiler! belki bi gün serinin devamı da gelir, kim bilir? 
heh, işte bunlar da aşama aşama, her bir taşımın boyanışı, ve tabi ki aşama aşama benim boyamayı öğrenişim :) ;






dipte deneyimsel not:önceleri ince siyah çizgileri fırçalarla yapmaya çalışırken, sonra silinmez cd kalemlerini kullandım.ama baktım bu sefer de cilalama aşamasında sprey cd kaleminin dağıltıyor,siyah çizgileri cila kuruyunca  cilanın üzerine yaptım ben de. :)
dipte şarkılı not: çok ama çok güzel şarkı bu! http://www.youtube.com/watch?v=X1JQdS_HC-Y

öğrenmek zor zanaat arkadaş, kesin bilgi!

taş boyamak pek, pek, pek çok eğlenceli, evet. ama her iş gibi sabır gerektiriyor. hele de benim gibi panik halinde her yaptığınızın kötü olacağından kaynaklanarak yapıyorsanız! 
ben her yeni elişimi yaparken (hatta her yemeğimi yaparken) aynı işkenceyi uyguluyorum kendime. iş tamamen bitene kadar dünyanın en kötü şeyini yaptığıma inanıyorum, niyeyse. tabi ki her işim dünyanın en kötüsü olmadığı gibi, en güzeli de olmuyor. :D ama kesinlikle umduğumdan güzel oluyor. belki de işlerimi bitirdikten sonra çocuk gibi sevinebilmem de bundan, beklentim yerlerde...
ama öğreniyorum; hem sabretmeyi hem püf noktalarını hem de yılmadan denemeyi. 
bu bebekler de taş boyamayı öğrenmeye çalışırken, malumunuz eksik hasarlı ve de kusurlular. ama kesinlikle dünyanın en çirkinleri değiller. he bu arada sağ üst köşedeki dalga artığı ağaç kabuğu. deseni biraz gezi günlerinin etkisi :)) rüzgar gülleri ve de masadaki üzümle şarap da bozcaada günlerinin yadigarı, balonlar altında dasn eden çift için çocukluğuma dönemem gerekiyor olabilir, o kısımla yüzleşmeye de henüz hazır değilim  :D 
dipte ağır not: taşlar ağaç kabuğuna oranla biraz ağır olduklarından mıknatıs onları taşırken biiiiraz zorlanmakta. daha yassı ve hafif taşlar tercih edilmeli.
dipte akrilikli not: akrilik boyanın sanırım en sevdiğim tarafı çabuk kuruması ve hata yapılan yerin çabucacık yeni bi katmanla düzeltilebilmesi oldu. malumunuz çaylak hobici=çok hata
dipte tavsiyeli not: hemen boya edinip deneyiniz anacım, pek keyifli. kesin bilgi.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...