Pazartesi, Kasım 29

Elişi seven çocuk!

Sanırım foto ben 5 ablam 8 yaşlarındayken!
Abla oturmuş dersini çalışır, onun dibinden ayrılamayan kardeşi almış eline tığını örer! Ne örer, paspas örer! Neden örer çünkü aslında paspası abla örer! Abla ne yaparsa kardeşin de yapması boynunun borcudur!
Ablamın o kurdeleli iki at kuyruğuna, bi elde kırmızı bi elde kurşun kalem dersine olan yoğun konsantrasyonuna, çivit mavisi tayt-çorabına, benimse yanıda muzır muzır faltaşı gibi açılmış gözlerle, parmağıma yüzbin kat dolanmış iple tığ elimde oturuşuma hastayım!

Dipidipitip: Paspasla başlayan tığ maceramız dantelle devam etti tabii! 8-9 yaşlarında yaptığım o dönemin meşşşhurr çilek desenli dantel tepsi örtüsünü babanem hala saklıyor ve kullanıyor!

Pazar, Kasım 28

boğazdaki gerdanlık

Ablamın okulunun öğretmenler günü yemeğinin boğazda köprüye çok yakın bir restoranda yapılması sayesinde istanbul'un gerdanlığna epeeeyy bi yaklaşıp, fotoğraf çektim. :)

İşte birkaçı:

Pazartesi, Kasım 22

küçüküçüküçümen güllerrr!

İşte annemin güllerinden bir kısmının kurban gittiği elişim! ( Evet evet elişim, elişi illa dantelden olacak değil ya! )
Bu sefer ilham perim Oopsey Daisy 'nin bloğu! Daha önce güllerimi nasıl kraponla yapabileceğime dair fikir vermişti, şimdi örneğim oldu :)
Fındık filizlerinden yaptığım asimetrik altlıktan sonra daha dairesel nasıl yapabileceğime dair çözümler ararken, orda burda rastladığım gazetelerden altlık yapma çözümünü denemeye karar verdim. Bir gazete kağıdını ( çift sayfa boyutundaki ) köşegeni üzerinden ikiye katlayıp, altlığın olmasını istediğim çapa göre kağıt bandıyla birleştirdim ve gazetelerle etrafını dolayarak kalınlığını artırdım. Bunu yaparken sık sık kağıt bandıyla yapıştırdım ki çözülme olmasın.
Sonra annemin koku yüzünden beni evden kovmasını engellemek koşaraktan balkona geçip, metalik spreyle boyadım ki gazete üzerindeki yazılar çiçeklerimin altından görünmesin :)
Sonra sırayla küçümen çiçeklerimi parmaklarımı yaka yaka sıcak silikonla yapıştırdım.
Küçümen güllerimi yapıştırdıkça, yeteri kadar gülüm olmadığını farkettim! Annemin güllerinden biçimleri az biraz bozuk olanlarını da çelenge dahil ettim! :)


Ve anladım ki silikon tabancasıyla taşlarımı yapıştırırken parmaklarımı yakışım ilk ve son değilmiş! Annem küçükken dikiş dikerken iğne bi yerimize battığında, " Güzel olacak bak, iğne battı " derdi. Öyle mi ki?
Dipnot: Silikon hariç tüm malzemeler kağıt olduğundan oldukça hafif oldu. Çift taraflı bantla kapıya tutturulabilecek kadar hafif!
Öz Dipnot: Çelengi istanbuldaki eve getirmek istediğimi söylediğimde annem mafyaya bağladı ve " burda yapılan burda kalır " diyerek çelengine sahip çıktı :)))))

ben yokken çiçeklerime göz kulak ol tamam mı kuklacık?

Belki karadenizin rüzgarlarını bilirsiniz. Poyraz çok güzel eser! Öyle bi eser ki sanki herşeyi alır götürür, sıkıntınızı bile!
Tabi sıkıntılarınızla beraber balkonda bıraktığınız saksılarınızı, saksılarınızın üstündeki korkuluklarınızı-süslerinizi de alııırrr götürür. Rüzgar sonrası 2. kattan aşağıya düşen saksılarımızı yerden toplamışlığımız çoktur. :) Artık akıllanıp sert rüzgarlarda koşarak saksıları iç kısıma taşımayı öğrenmiş olsak da, ne yazıkki rüzgar güllerimizi, süslerimizi rüzgarlardan koruma şansımız olmuyor. Karadenizde sert rügarların haricinde ince ince esen sürekli poyraz yıldız ve karayel sayesinde süslerimizin, korkuluklarmızın ve rüzgar güllerimizin ömrü maksimum bir yıl!
Ama pes etmiş değilim, halaa satın alıyorum. Yalnız bu sefer bi değişiklik yaptım ve bu hususta bana ilham perisi olan bu bloğun sayesinde rüzgara daha uzun süre dayanacak olduğunu umduğum bir korkuluk yaptım!
Deniz kenarında bulduğum yumuşamış bir ahşap parçasını üstüne eğim vererek kestim ve eğeyle çapaklarını alarak düzelttim. :)
Annemin olası bi kırkyama yapma durumu için sakladığı kumaşlardan birkaçını, ve olası bi battaniye örme durumu için sakladığı eski iplerden sarı olanını aşırdım. Sıcak silikonla saçları şapkayı ve de gözleri yapıştırdım. Kuklam için elbise kesip, kol ve bacaklarını da iplerden yaptıktan sonra yine sıcak silikonla parçaları yapıştırarak kuklamı tamamladım.
Bu arada malum rüzgarların parçaladığı rüzgar gülünden arta kalan demir çubuğu kuklamın altında açtığım deliğe çevirerek taktım. Ve tabii ki malum rüzgarların kuklamı alıp götürmesine engel omak için demir çubuğu ahşap kuklama geçirmeden biraz sıcak silikon sürdüm. Feriştahı gelse sökemez gibi duruyor ama mevzubahis poyraz olunca feriştah meriştah kalmıyor :)
İşte bunlarda çiçeklerine kavuşan kuklamın bitmiş halinin fotoğrafları :)

Diippp nott: Kuklacım bitince, lazım olur belki diye herşeyi saklama huyu olan annem, attığı diğer süslerin demir çubuklarına pek üzüldü :)))

iyi ki de doğdum ki :)

Sanırım doğum günlerinin en sevdiğim tarafı, ortada hiç bi sebep yokken mutlu hakkının elmizde olması :)) Durduk yerde sevinebilirsiniz kimse yadırgamaz, doyasıya gülebilirsiniz kimse size deli demez, doyasıya şımarabilirsiniz herkes nazınızı çeker, çekmezse "ama bugün benim doğum günüüümmm" kartını çıkarabilirsiniz. :) Ve herkes "iyi ki doğdun" derrr :)
Üstüne pasta yer dilekler diler mum üflersiniz :))
Bu yaşıma akrabalarımla akçampakçamda girdim, yeni yıla nasıl girerseniz yılınız öyle geçer derler ya, bu durum yeni yaşımıza girdiğimiz zaman için de geçerlidir umarım :)))
İşte bu da benim annem ve pastabanla ortak yapımımız olan pastamız:
iyi ki doğdum!
Notnotnotnot: Ev yapımı tadı nefis pastaların yamru yumruluğuna alıştım ama yine de bu doğum günümde bir pasta kursuna gitmeye daha çok ikna oldum.:))

kara kuru kurum!

Makkuro kurosuke bir başka isimle susuwatari ve türkçesiyle kara kuru kurum!
En bi sevdiğim çizgi film "TONARİ NO TOTORO / KOMŞUM TOTORO" nun süper sevimli, uzun süre girilmemiş evlerde yaşayan, bu evlerde kurum bırakan, ışıktan ve kahkahalardan kaçan kahramanları!
Yani aslında gerçek hayatta aydınlıktan karanlık ortama geçtiğimizde gözümüzde oluşan karartıcıklarrrr! Süper Japon insan Hayao Miyazaki onları gerçekle o kadar güzel bağdaştırmış o kadar da sevimli çizmiş ki sevmemek mümkün değil :))
İşte bu fotoğraf benim Totoro 'daki süpersonik biricik kahramanım MEİ'nin "makkuro kurosuke" siyle tanışmasına ait :)
Bu da karakurukurum'ların yine Hayao Miyazaki'nin süpersonik bi çizgi filmi olan "Spirited Away / Ruhların Kaçışı " ndaki fotoğrafı! Tek fark burdaki adları "Susuwatari" :)
Peekii bi çizgi filmi bu kadar sevince ne yapıyoruz? Önce evde annemizin olası bir battaniye örme durumu için sakladığı eski iplerden siyah olanını gizlice aşırıyoruz. Sonra babamızın balık odasından atılmak üzere kenara ayırdğı düzgünce bir kartonu aşırıyoruz :) Bu kartonu ikiye katlayıp kesiyoruz. Birinin üzerine karakurukurumumuzun olmasını istediğmiz boyuta göre bir daire çiziyoruz. Sonra bu dairenin ortasına küçük bir daire çiziyoruz.
İki kartonu birleştirip bu dairelerden kesiyor, içteki direyi alıp atıyoruz. Sonra babadan aşırma ortası boşluklu daire halinde kesilmiş iki kartonumuzu birleştirip, üzerine anneden aşırma siyah ipleri ortadaki küçük daire ip dolayamıyacak hale gelene kadar doluyoruz. :))
Dolama işi bittiğinde ipleri bi yerden aralayıp makasımızı bu iki kartonun ortasına geçirip ipleri ortadan kesiyoruz. Kesme işini yaparken ipleri küçük dairenin ortasından sıkıca tutuyoruz ki düşmesinler. Kesim bitince kartonları hafif aralıyor ve aynı siyah iple ortadan sıkıca bağlıyoruz. Artık kartonları çıkarıp ponponumuzu özgürlüğe kavuşturabiliriz :))
Bu böle bile şahana oyuncak olur bence :)
Ponpon özgürlüğüne kavuşunca makasla fazlalıkları alıp ponponu düzenliyoruz. Sonra sıcak silikon tabancasıyla gözlerini takıyoruz, siyah ipleri örüp ponponun içine yapıştırıp karakurukurumun kollarını ve bacaklarını oluşturuyoruz. :)) Benim karakurukurumum araba süsü oldu. :)
Dipteki not: Bu uğraşının hatırına gideyim de Totoro 'mu bi daha izleyeyim :))

neee çatlak fanus mu varr? kaplıyım mı?

Bi iyi bi de kötü haberim var.
İyi haber çookk verimli dolu dolu bi bayram tatili geçirdim. Bissürü ciciler yaptım. Mesela geçen gidişimde üzerine bi kaç taş yapıştırdığım çatlak fanusumun kaplamasını tamamladım. Ve hatta bu sefer bir yenilik yapmaya karar verdim ve ayrı bir kaplama için sakladığım ak akça akdeniz taşlarımı fanusun ortasında bir beyaz bir şerit oluşturacak şekilde kapladım:
Kötü haber bissürü yeni şeyler yapma hevesi - ki aklımdaki herşeyi yapacak vakit bulamadım- ve bayram ziyaretleri ve benim doğum günümün -evet evet doğum günüm vardı pastamı bi'l ahire paylaşıcam- organizasyon işleri arasında yine ve yine derzleri dolduramadım :)) Yine ve yine bir dahaki akçapakça gidişime işalla :))
Annem için yaptığım güllerimi de içlerine yerleştirdim. Ama yine aynı telaşe ve koşturmaca içinde fanusun çiçekli fotoğrafını çekmeyi unuttum :) Çiçekli fanusun şöle böle görünen bi fotoğrafını kuzucuklarım parmak boyası yaparken çektiğimiz bi fotoğrafın arka planında bulabildim :))

Ben unuttum ama Zuhal ablam vazolarımı fotoğraflamış, çiçekli halde hem de :)

Dipten not: Bu kısmetsiz bi türlü derzlenemeyen üçlü vazolarımın çiçekleri başka bir elişine kurban gitti :) Yine çiçeksiz kaldılar :))

balık odasına kaynak!

Akçampakçamda baktım bayram üzeri bana salonda çalışma izni vermeyecekler, ben de babamın balık odasına kaynak yapayım dedim. Zaten dağınıktı daha bi dağınık oldu. Annem eve misafir gelince kapıyı açmadan önce koşarak odanın kapısını kapamaya, bu tozlar çoraplarla eve taşınıyor diye arkamda süpürgeyle gezmeye başladı, çok eğlendim :))
İşte negzel dağıtmışız dimi babalı kızlı:

Perşembe, Kasım 11

Çok bahtiyarım!

Evet evet çok bahtiyarımm! Elif ablam bizim banyomuzda çiçekler açtıracak. Bize nefis, süper, şahane, rengahenk çiçek paspas yaptı! Bunun yanına bir tane daha gelecekmiş :)) Süfer süfer banyo ikilisi!!! :))
Biz bayramdan sonra ona gittiğimizde bir al gülüm ver gülüm kumpanyası düzenleyeceğiz sanırım :)) Biz demet demet kırmızı güllerr hediyemizi vereceğiz o da çiçek çiçek paspaslar hediyemizi!!
İşte internet yoluyla fotosu bize ulaşan çiçek paspasımız:
Bu da Elif ablamın blogum için verdiği paspas örme tarifi:
" Her bir parça için 30 ilmek başlanır.
Her sırada artırılarak 60 ilmek olana kadar haroşa örülür. 32 sıra artırmadan, sonra her sırada eksiltilerek 30 ilmek olana kadar haroşa örülür.
Aynı şekilde 7 parça yapılır. Çiçek formu alacak şekilde birleştirilir.
Not: Parçaları dikip birleştirmek örmekten daha zor.
Önemli Not: Kaymaması için altına halı kaydırmaz dikmek gerekir. " :))

Dipteki not: Her yanım meziyetli meziyetli insanlar kaynıyor çok ama çok çookk bahtiyarım :))
En bi önemli dipnott : Ellerine sağlık Elif ablaaaaa!!!!

Elif abla için 3 kez : " SAĞOL SAĞOL SAĞOL! " :))))

Perşembe, Kasım 4

bezginim bekirim!

Bezgin Bekir'i bilirsiniz. Tuncay Akgün 'ün çizdiği hayran olunası, imrenilesi, kıh kıh ve de kah kah gülünesi -ki bu ikisini de yaptırabilmesi bence ayrı bi şahane-, yanına oturulup miskinlik edilesi, feyz alınası enfes, nefis ve hatta şahane karikatür karakteri!

Bunlar da bezginim bekirimin karikaaalarından yemek sevisleri!
Karikatürlerden seçilip, taranıp A3 kağıda bastırıldıktan sonra PVC kaplatıldı. Aslında bunların fikir sahibi beşiktaştaki bi dürümcü. Masamıza getirdikleri A3 boy PVC kaplanmış menülerini gördükten sona ablamla dedik ki "biz bunu neden fotoğraflarımıza uygulamıyoruz? Hem temizlemesi kolay, hem de boyalı olmadığı için boyasından tedirgin olmamıza da gerek yonkk!" Özünde fikrimiz tatillerde çektiğimiz manzara fotoğraflarını servis haline getirmekti. Ama baskın basanındır deyip ablamın bezgin bekir sevgisini de göz önüne alarak ona bir süpriz yapmaya karar verdim. Tabi ki süprizimi çok beğendi.
Fotoğraf servisi fikrimiz hala gündemde, fırsat bulup tonlarca fotoğraf içinden bi eleme yapabilsek!!! Artıııı çok başka süper pvcli servis fikirlemizde var. Yakında burada olurlar :)))
Biz her yemekte gülüyoruz, okuyun siz de gülün diye buyrun teker teker :))

Dipten not: Tuncay Akgün' e derin derin sevgi ve saygılarla, teşekkürlerr!!!

Salı, Kasım 2

kırmızı gül demet demet!

Sanırım ben bu çiçek yapma işini sevmeye başladım.
Blogları kurcalarken -ki şimdi hangisi olduğunu hiçç hatırlayamıyorum- yeni bi teknikle karşılaştım. Ablamın can arkadaşı Elif ablam için yapacağım hediye güllerimi bu yeni yolla yaptım. Böylece hem daha büyük, hem daha kolay yapılan, hem de kesim şeklinden dolayı yaprak yaprak görünen güllerimiz oldu :) Vazosu konusunda henüz bi karara varamadığım için evdeki boş vazolarıma yerleştirdim ki bozulmasınlar.
Yani demem o ki "Elif abla, merak etme bu renkli vazolarla gelmeyecekler :)) Ya tek bir vazoda ya da uygun vazoyu bulamazsam -vazo işi sana bırakılmak üzere- buket halinde gelecekler :)"
İşte bu da kare kare yapılışı:

Dipteki not: Tabi bu arada sadece bu gülleri yapmadım. daha önce yaptığım vazoya yerleştirdiğim güller haricinde koca bir buket rengarenk gül de ablamın teleskopuna takılı. Teleskop teleskop olalı böyle zulüm ve aynı zamanda böyle nezaket görmemişti!:)

karadeniz mutfağını fethedelim canııımmm!

Biz bu haftasonu yeniden karadeniz mutfağına el attık. Yaptığımız reklamlar sonrası yemeğe gelecek arkadaşımız için hamsili pilav pişirirken yanında turşu kavurma ve de kvaneyi (cevizli sarımsaklı fasulye) de pişirdik. İş-sel aksaklıklar yüzünden arkadaşımız birgün geç gelip tazeyken yiyememiş olsa da, hamsili pilavı daha önce hiç yememesine ve de tam formunda bir pilav tutturamama rağmen beğendirebildiğimiz için kendimizi başarılı sayabiliriz sanırım :)))
Bu sefer daha değişik bir pişirme tekniği denedik tepsinin yanlarını da hamsiyle kapladık, tepsi tamamen kaplandığında yemeğe yeni bir ad verme isteği duydum: HAMSİ BÖREĞİ!
Ama itiraf etmeliyim ki bu yemeklerin hiçbirinin tarifini aslında ablamda ben de bilmiyoruz. Çocukken babanemi, büyüyünce annemi izleyerek aklımızda kalan tahmini metodları kullanıyoruz. Sonra herhangi bi yemeği evinde yediğimizde çok beğendiğimiz bi arkadaşımız varsa onu arayıp ondan püf noktalarını ve tariflerini alıp pişirmeye geçiyoruz.
Ama ilk başvuru noktası herzaman babanne mutfağından hatırda kalanlar!
Babanemin mutfağının izleyerek akılda kalan ilk öğretisi: Bollllllll soğan!
Ne pişirirsen pişir içine bol bol soğan kat! O yüzden babane mutfağının yemeklerini yaparken çok çok ağlayıp gözpınarlarımıza sağlık vermemiz bi yana bi de sinüslerimizden gelen cayır cayır yanma hissiyle gribal mikroplarımızdan kurtuluyoruz :) (polyanna da kimmiş!)

İşte bu haftanın cici yemeklerinin tarifi:

Önce püfleri Emel abla'dan alınan turşu kavurma! Söğüş kesilmiş soğanlarımızı sıvı yağ tereyağ karışımında kavuruyoruz. Sonra kırmızı biber serpip biberin rengi yağa geçtiğinde -tuzluysa suda beklettiğimiz- fasulye domates ve biber turşularımızı ekleyip beraber kavurmaya bırakıyoruz. İyice kavrulunca üzerine biraz sıcak (yüzeye yaklaşmayacak kadar) su ekleyip, turşularının üzerini dilimlenmiş bayat ekmeklerle örtüp tencerenin kapağını kapatıyoruz. Ekmekler yumuşacık ve turşu kokulu hale geldiklerinde ekmek ve turşularla tabaklara servis yapıoruzzz :) Çocukken turşu kavurmanın enn zevdiğim yanı işte bu ekmeklerdi!

Babane usulü kvaneyi'nin tarifi ve orjinali aslında basit! Dolapta pişmiş bekleyen fasulye yemeğinin içine çekilmiş fındık- ceviz ve bol sarımsak ekliyoruz. Ta daaaa! Bizde hazırda bekleyen fasulye olmadığı için fasulyeyi de yeniden pişirdik ama emin olduk ki orjinal lezzet için beklemiş fasulye daha iyi bir tercihmiş :)))

Dipte not: afiyet olsun :))
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...