Cuma, Aralık 31

yeni yıl neşesi hep kalsa ya!

Her sene kasım ortalarından itibaren bu "kış nası biter" diyorum. "Ocak ne zaman gelir?" Karanlık, soğuk isli, sisli, puslu havalar, hapşırıklar... hiç peşimizi bırakmıyormuş gibi gelir.
-Dİ-
Meğer kıştan korkma hastalığının basit bi çaresi varmış, kesin çözüm değil ama epey yatıştırıcı.
Aralık ayı boyunca tüm vaktimizi "1 OCAK" a hazırlanarak geçirdik. Ecnebi adeti diye uzak durduğumuz ağaç meğersem tedavimizmiş. Evin içinde yapay da olsa bir yeşil ağaç görmek, üzerini süslemek için arkadaşlardan yardım alıp gülüp eğlenmek, ağacın üstünde sallanan rengarenk süslere bakıp mutlu olmak, pır pır eden ışıklarına bakıp gülümsemek çok keyifliymiş!
Biz sadece ağaçla yetinmedik tabii, evdeki eski kıyafetlerimiz eleyip, yeni yıl harflerine dönüştürdük. Rengini çok sevdiğim ama eskidiği için artık kullanılmaz hale gelen atamadığım tişörtlerim harf olarak karşıma dizildiklerinde atamayan bi çöpçü olduğuma mutlu oldum nerdeyse.
Yapımı basit: kumaşı ikiye katlayıp istediğimiz boyuta göre harfleri kesmek iki parçayı dikip içini elyafla doldurmak! Dikiş makinemiz olmadığı için elimizde diktiğimiz harfler epey zaman ve emek aldı tabii :) Çok şükür seneye sadece bir tek "2" dikmemiz gerekecek :DAslında ağacı alırken planımız birçok şeyi kendi ellerimizle yapmaktı ama meğerse aralık o kadar "uzun" biz de o kadar "supergirl" değilmişiz! :) simli-ip balon süslerimiz ve alt örtüsü haricinde herşeyi hazır! :)
Zuhal ablamın süpersonik keçe kumaşları ve yardımları, Pınar ablanın nasıl tam ve düzgün bir daireyi kolayca kesebileceğimizle ilgili öğretileri -Martha Stewart metodu- sayesinde ablamla çok çok sugar bir örtü yaptık! Kırmızı keçeden daireyi ve bu daire üstünde yarıçap boyunca yerleştirme aralığını kesip, kalın kuırdeleyle çevresini geçtik. Yine zaman darlığı yüzünden kolaya kaçıp, kesitiğimiz motifleri sıcak silikon tabancasıyla kırmızı keçeye yapıştırdık. Ki aslında bu bi bakıma iyi oldu çünkü dikiş ipleri ve izleri olmadığı için örtünün diğer yüzü de süslenebilir durumda! O da önümüzdeki senenin programında! :)
Örtümüz kırmızı olduğu için noel babalarımız da rengarenk oldular. Gerçek noel baba kıyafetinin yeşil olduğu ve noel babanın kendisi de Demre'li bi atamız olduğu için kıyafetinin rengini değiştirme hakkını kendimizde rahatca bulduk :) Ne yani büyük büyük büyük büyük büyük büyük dedemizin kıyafet renginde yorum hakkımız olmasın mı? Hem bu dede çok eğlenceli, kızağa biniyor ve hoh hodo hoh kahkahalar atıyor!İşte bu sene bizi mutlu eden şıkır şıkır ağacımız!
Yıl Dip Not: 2010 u çok şükür güzel geçirdim, umarım 2011 de mutlu en bi önemlisi huzurlu geçer!
Dilek Dip Not: herkesin yeni yılı kutlu olsun! Umarım HUZURLA-MUTLULUKLA-SAĞLIKLA-SEVDİKLERİZLE beraber çok çok güzel bir yıl geçirirsiniz!
En Dip Not: Sokakta, yolda, izde, markette, kasiyerde, herkeste herkeste yeni yıl öncesi neşesi var! Bu Yeni Yıl Neşesi Hep Kalsa Ya!

Çarşamba, Aralık 15

...minareler...

Mimarlık okumanın en keyifli yanlarından biri: Geziler!
Bol bol gezmeli görmelisin! Ne görmelisin? Mümkünse: HERŞEYİ! Dağları, dereleri, dağevini, ibadethaneleri, binaların cephelerindeki işlemeleri, sokakları, sokak taşlarını, yaşlı amcanın satış yaptığı dükkanın onun boyuna ve hızına göre nasıl düzenlendiğini, tarihin binlar üzerinde bıraktığı izleri, mekanların insanlar üzerindeki etkisini ... ve tabiki türkiye sınırları dahilindeysen özünde türk mimarisini.
Çağdaş türk mimarisi henüz taze ama yoğun bir gelişim aşamasında olduğundan gezi seçeneği çoğunlukla Eski Türk - Osmanlı mimarisi! Gösterişli saraylar, camiiler, külliyeler, eski türk evleri...
İşte bu yüzden okul hayatım boyunca ve hala çokca camii gezdim-geziyorum. Arşivleri kurcalarken bir de baktım ki, yaklaşık aynı açılardan çekilmiş bir sürü minare fotoğrafım var!

İşte fotolardan bazıları: Edirne: Üç Şerefeli Camii / Burmalı Minare Camii
Edirne: Üç Şerefeli Camii / Burmalı Minare Camii
Edirne: Selimiye CamiiEdirne: Selimiye Camii
Bursa: Ulucamii
Bursa
Bursa
Fener
Alanya
ÜsküdarAkçakoca: Hemşin Köyü Camii
Akçakoca: Merkez Camii

Pazartesi, Aralık 13

nam nam nammmmmm!

Pastanelerin önünden her geçisimde, özellikle dikkatimi çeken koca koca ağız sulandıran kestane şekerleri olur hep!
Sergun ve degisiktatlar 'ın paylaşımları, ve aslı lezzetli eller istasyonu 'na ait olan tarif sayesinde öğrendik ki meğer bu eşsiz tatlı evde yapılabiliyormuş! :) Aslında onların tarifi yalancı kestane şekeri üzerineydi, yani kuru fasulyeyle yapılanı. (Bir ara onu da deneyeceğim.) Yalancı kestane şekeri yapma fikrimi ablama sunduğumda, "niye ki biz onu kestaneden yapalım" dedi ve ağız sulandıran maceramız başladı!
İşte malzemelerimiz: 2 koooca bardak(sanırım bizim 1 bardağımız 2 normal bardağa denk geliyordur) ayıklanmış kestane, 100 gr kadar sana yağ, 1.5 koooca bardak şeker, 6 yumurta(ama epey küçük yumurtalardı), kabartma tozu ve vanilya...
1.aşama: Kabuklarını çizdiğimiz kestaneleri yumuşayana kadar haşlıyoruz.
2.aşama: Kestaneler soğuyunca kabuklarında çıkarıyor ve eziyoruz ve sana yağıyla karıştırıyoruz. Biz yağı oda sıcaklığında bekletmeyi unuttuğumuz için yağı tavada çok ısıtmadan renginin şeffaflaşmamasına dikkat ederek eritip ekleme yolunu tercih ettik.
3. aşama: Yumurta ve şekeri mikserle iyice çırptıktan sonra kestaneleri, kabartma tozu ve vanilyayı ekleyip, fırın kabına döküyoruz.
4. aşama: Pişirme! Bu konuda çelşitli ölçüler verebilirim çünkü pişirme süresince "olmadı bu olmadı" diye diye klasik laz telaşımla ablamın dediklerini kulak ardı edip sürekli ısı değiştirdim. :)) Ama sanırım 180-200 derecede 1 saat civarı yeterli olacaktır :))
5. aşama: Fırından çıkınca karıştırıp soğumaya bırakıyoruz ve yuvarlanabilir sıcaklığa geldiğinde istediğimiz boyuta göre toplar yapıyoruz!
6. aşama: Ahşap çubuğa geçirdiğimiz -ki biz ramenlerle birlikte verilen ahşap çubukları kullandık- kestane toplarımızı çikolata sosuna batırıyoruz, kalıplara yerleştirip çubuğu çıkarıyoruz. Sonra çubuğun bıraktığı izi kaybetmek için üzerini biraz daha sosluyoruz.
7. aşama: Sonra kestane şekerlerimizi Bursada yaşamış birilerini bulup onlarla birlikte, bulamazsak da "bursanın ufak tefek taşları" türküsü eşliğinde hop hop yuvarlıyoruz. :))
Tipitip not: Çikolata sosunu hazır paketlerden yaptık. Aslında ilk hedefimiz benmari usulü çikolatalar eritmekti ama beceremeyip bu uğurda 3 kalıp çikolatayı heba edince, son çare misafirlerimizin önerisiyle hazır karışım kullandık. Bir dahaki sefer sosun sütünü üzerindeki tarife göre daha az koyup deneyeceğiz ama kendi ölçüsüyle de gayet iyi oldu.
Dipildip not: Böylece artık kestane şekeri canımız istediğinde evde yapabileceğimiz hatta bol bol yapıp paylaşabileceğimiz, ikram edebileceğimiz ev tatlısı!
Ve eklemeliyim ki çok lezzetli oldu!

laz mutfağından seçmeler devam ediyorrr: HAMSİLİ EKMEK!

Kış; evden bi türlü çıkamayan biz ev tembelleri için bulunmaz nimet zamanı!
Sıcak evinde bezgin bekir misali yastıklar içinde devril dur! Ya da ya da sıcak evinde mamalar hazırla, misafir ağırla, afiyetle ye kalaba kalaba! Hem yemeğin en lezzetlisi en kalabalık olanı değil midir? Biz zaten öğün büyüklüğü hususunda babanemize çektiğimizden yemekleri bi türlü az yapmayı beceremiyoruz. :)
İşte bu seferki koca öğünümüz! 2 kilo hamsiden koca bi tepsi hamsili ekmek!
Her laz yemeği yediğimde; o keskin poyrazda o dağda bayırda nasıl ekip biçebildiğimizi, tulum ve kemençeyle hiç durmadan duraksamadan nasıl zıpır zıpır oynayabildiğimizi çok daha iyi anlıyorum! Yemekler inanılmaz besleyici, içlerinde yok yok!
Babannemin verdiği tarife göre hamsi, yeşilliklerden özellikle pırasa, maydanoz, yeşil soğan, pazı ve evde bulunan diğer tüm otlar ince ince kıyılıp, mısırunu da eklenip tepsiye seriliyor ve pişiriliyor. Biz de evdeki yeşilliklerimizi yani pırasa, maydanoz, dereotu, pazı, yeşil soğan, ıspanak ve de yeşil biberi, kılçıklarını çıkardığımız hamsilerimizi ince ince kıyıp, baharatlardan kuru nane, tatlı - acı kırmızı biber ve kara biber koyup, biraz tereyağ ve biraz sıvı yağ ekleyip, mısır unuyla beraber iyiiiice yoğurduk. Ve edindiğimiz püflerle öğrendik ki mısır ununu koyarken dikkatli olmak, çok koyup kuru bir ekmek yapmamak gerekiyormuş. Biz karışımımız ele yapışmamaya kendi içinde tutunmaya başladığı zaman unlamayı bıraktık. :)
Tepsimizi az yağlayıp karışımı serdik, ve üstü parlak olsun diye üzerinde biraz yağ gezdirip fırınladık.
Sanırım tüm bu malzemelerden ölçü verebileceğimiz bir tek hamsi var! Çünkü bize de kimse ölçü vermedi. Her kime sorduysak aldığımız tarif: "kılçıkları çıkar, evdeki yeşillikleri mısır ununu ekle iyice yoğur" oldu. :))
Pişmesine gelince verilen tarif sadece "pişir"di, o yüzden biz de üstü kızarana kadar "pişir"dik. :)

Dipitus lezzetus: Bence hamsili ekmeğin olmazsa olmazı yiyeceklerden salatalık. Pırasa, yeşil soğan, bolll yeşillik salatası da ayrıca nefis!
Ama en olmazsa olmazı kalabalık sofra! Bizi koca tepsimizle öksüz bırakmayan kıtalar atlayıp gelen süpersonik misafirlerimize de teşekkürü bir borç biliriz!

Cuma, Aralık 10

bu yeni yılda da kart yollayalım mıı?

Geçen yıl yeğenlerimize ve anne-babamıza yollamak için yeni yıl kartları yapmıştık. Arşivleri kurcalarken fotolarına denk geldim. Sanırım bu sene yapmanın da vakti geldi :) Ağaca yapılacak süslerden vakit bulabilirsek tabii :))
İşte geçen senekiler:
Dipitip: Üçüncü fotodaki kardanadam ablamın eseri -telif haklarını çiğnememek lazım değil mi :))- bu güleç kardanadamcık ilkokul çocuklarının annelerine yaptığı hediyeler gibi annemin buzdolabının üstünde durmakta :))

tavşancık

Hani bi tavşancıklar vardı hatırlar mısınız? Hani bi türlü bitiremediklerimizden! Aslında onlardan birini ablam tamamladı ve küçümen kuzumuz irden'imize verdi!
İşte:
Dipnot: Diğerleri hala beklemedeler. :)

Perşembe, Aralık 2

her gününüz yeni yıl neşesiyle geçsin efemmm!!

Geçtiğimiz yıl yılbaşı sonrası "neden bizim çam ağacımız yok ki?" üzüntülerimiz sonrasında bi karar aldık, kasım ayının sonunda kendimize bi ağaç edinip süsler yapmaya takmaya başlayacaktık. Sonra hevesle kasım sonunu bekledik ve aldık ağacımızı. Sıra geldi süslemeye...
İşte üstü boş ağacımızın ilk süsü: ip toplar!Daha önce yaptığımız balon-ip lamba nın aynısı bi bakıma, daha küçük ve de simsiz hali :) Malzemelerimiz ağaç tutkalı, balon, vazelin, ip ve de toz sim!
Balonu süsümüzün olmasını istediğimiz boyuta göre şişirip, balonun etrafını tutkallı ipin balona yapışıp kalmasını ve ipe renk vermesini engellemek için vazelinliyoruz. Sonra da tutkala bulanmış ipi istediğimiz sıklığa göre balonun etrafına sarıyoruz. Kurumadan simliyoruz ve kurumaları için asıyoruz! :) Lambamız üzerinde dolanık çok çok ip olduğu için 3 günde kurumuştu ama küçümen toplarımız bir günde kurudular. İşte benim bu elişinde en sevdiğim kısım: Balonu patlatmak! :)) İçerde yapışık kısım kalmaması için önce küçük darbelerle balonu itip ipten ayırıyoruz ve balonu patlatıp iplerin içerisinden çekiyoruzz! Bu işi bi çok defa yapmış olsam da balon içinden çıktıktan sonra iplerin öylece kaskatı ve dairesel bir biçimde durabiliyor olması bana hala mucizevi geliyor!Sonra ip toplarımızı bakır tellerle ağacımıza tutturduk. Bu arada ip toplarımız asılabilir halde yanyana gelince ablamın aklına şahane bir fikir geldi; "bu küçümen topların içine küçümen ipler yerleştirip hole ışık yapmak!" Bakalım yılbaşı sonrası yapabilecek miyiz? Şimdilik ağacımızda uslu uslu sallanıyorlar!Has Dip Not:Şimdi ağacımızın üzerinde ooo kaadaarr çok süsü var ki! Yakın bi vakitte şimdiki halini de paylaşıcam, yeni yeni el işi süslerini de tabii! yeni yılaa daha çookkk var ki :)))
Dip püfidik püf: Lambayı yaparken ağaç tutkalını sulandırmadan kullanmıştık ama bu sefer ağaç tutkalını biraz sulandırıp denemeye karar verdim. Kıvamı azalınca ipi ağaç tutkalına bulamak ve sarmak daha kolay oldu. Bu haliyle de kuruduktan sonra aynı katı forma ulaştı :)

Çarşamba, Aralık 1

gelin duvağı..

Evimizdeki "begonvil" türkçe ismiyle "gelin duvağı" sevgisi yazın sıcak denizlere inmeye başlamamızla gelişti. Hem bu çiçeği-ağacı görüp de aşık olmayan var mıdır ki!
Bizim gelin duvağımızı Kaş'tan getirme teşebbüslerimiz sonuçsuz kalırken bi de baktık ki istanbul'da begonvil satılıyor! Hem de ada begonvili yani istanbul'da yaşayabilenleri!
Küçücüktü aldığımızda! Bu fotoğraf çiçeğimizin bize gelişinden sonraki ilk yıldan! Yaşatmak için ne nazını çektik ne taklalar attık ada begonvili olmasına rağmen!
Bu da bu yazdan! Güç bela boyunu uzatabildiğimiz begonvilimiz, boylandı boylanmasına da, sarmaşıkgillerden ya kendisi biz çiçek açsın diye heveslendikçe o daha sarmaşıklandı! Sonunda "bak seni budarım" tehditlerimiz sonuç verdi de çiçeklendi üç-beş!
Ama mevsim dönümüyle beraber yaprak dökme zamanı gelince kaçamadı tabii ki çiçeklense de budamadan! Hevesle önümüzdeki yazı bekliyorum, küçümen ağacımız ne hale gelecek diye!


Dipnot: Daha önce de söylemiştim, gelin duvağımızın iki yavrusu var, biri annemde biri serpil ablamda! Bu sene budadıklarımı da çimlendirmeye çalışıyorum bakalım bu sene yeni yavrularımız olacak mı?

En dipnot: Begonviller hakkında daha çok bilgi için: agaclar.net

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...