Cuma, Şubat 17

eksik tahtalar / yapıjjamm diye bağırırım bölüm 4

günlerden tatil, montlardan kalın, mevsimlerden dalgadır!
Bu blog kişisi parlayan kentin birinde en bi kalınlarını giyinip, incelemeye bayıldığı 10marifet sitesinde gördüğü ve heveslendiği Dallardan Çerçeveye elişinde kullanılmak üzere dallarını toplamak için kendini sahile atmaya hazırlanır.Sıkı giyinmek şarttır, malum kara kara denizin poyrazı insanı delikli peynirlere çevirebilir! Hummalı hazırlığı gören blogcunun annesi sorar tabi "Nereye?" blogcunun cevabı kendine göre basit, sıradan ve anlamlıdır. "Sahile tahta toplamaya gidiyorum" Annenin tabi ki daha anlamlı ve can alıcı bi cevabı vardır: "Ne oldu, tahtaların mı eksildi?" Blogcu kızını çookk çok iyi tanıyan bu annesine derin gülücüklerini sunar ve koşaraktan sahiline gider!
Koca koca dalgalarla kaçma kovalamaca oynayaraktan ve de çevre halkının "deli mi bu?" bakışları altında gereken tahtalarını toplar. Bu arada kış günlerinde el cebe gittikçe mutluluk versin diye güzel bi istiridye kabuğunu da montunun cebine atar.
Tüm o kıyafetlerden koşaraktan geçip insanı delik deşik eden soğuğa artık dayanamayacak hale gelince de koşaraktan eve kaçar!
Annenin, babanın, ablanın "biz galiba bu çocuğun bişeyini eksik kattık, çocuğu deli yaptık!" bakışlarının arasında muazzam ve sinir bozucu gıcırtılar yaratarak, tahtalar küçümen testereyle yaklaşık eşit uzunluklarda küçümen parçalara ayırır!
Kalın bi maket kartonundan altlığını hazırlar, tahtacıklarını sıcak silikonla altlığına yapıştırır. Klasik huyu olan yaptıklarından süphe etme işkencesi ve "Allah'ım ben bi canavar mı yarattım?" hesaplaşmasından kurtulmak için de tüm aşamalarda "Nası oldu, nası oldu?" sorularıyla ev hallkını canından bezdirir. Ama işin güzel olup olmadığını annenin el koyup koymama kararıyla belirlenecektir.
Blogcu, kaplama işini bitirince ve gerekli mercilerden ilk onayları alınca, ilişiğinin bulunduğu her evde muhakkak ki bulundurduğu bi suluboyanın çağrısına karşı koyamaz ve denizden armağan tahtalar deniz rengine boyanır!
Sevgili deniz kokan çerçeve güzellik uykusunu alması ve gerekli istirahatlerini yapması içün yalnız bırakılır.
Sabah olanda uyandırılır ve cilalanarak gerekli makyajı yapılır. İşte gerekli onay anneden bu aşamadan sonra gelir. Anne sadece ona el koymakla kalmamış, ayrıca ondan bir seri istemiştir! Hatta tahtaları da anne toplayacaktır!
Fekat zannetmeyin ki bu masal burada mutlu sonla sonlanır! Bu masal blogcu kişisinin henüz bitmeyen masallarındandır. Çerçevenin arkasının nasıl yapılacağı planlanmış ammaa henüz fırsat bulamamıştır.
Dipte gökten üç elmalı not: tamamlanmasa bile ben erdim muradıma siz de çıkın kerevetine!
Dipte hunili not: Bi şeyi herkes öle söylüyorsa öyledir herhal, değil? Ve blogcuya göre ÇOĞUNLUKLA delilik onurlu bir nişanedir!
Dipte en sevilen atasözlerinden bi demetli not: "hep deli, hop deli beşikteki başını sallıyor!"

gel pisi pisi pisi!

Çok kederlenerek söylüyorum, seramik kursum bitti! Kursa başladığım merkez, umduğum gibi de çıkmadı. İlginç bir biçimde 2 ay süresince çalıştığımız seramikler ne yazıkki fırınlanmadı. Şimdi çalışma masamın üzerinde dizilmiş, nefis sıcaklıkla tanışacakları günü beklemekteler.
İşin iyi tarafı, seramikle sonunda tanışmış ve de fırınlanmamış bile olsalar beni mutlu eden obcelerimin olmuş olması.
Şimdi gelelim işin teknik kısmına: biz 2 ay boyunca üç yöntem  denedik. İlki en basit metod olan çocukluğumuzdan beri yaptığımız belli bir çamur öbeğini elle şekillendirerek yaptığımız seramikti ki onu zaten paylaşmıştım. İkinci tekniğimiz sucuk yöntemiydi. 3.sü de plaka yöntemi ama henüz onun yaptığım vazomu fotolama şansım olmadı. :) İşte bu sucuk yöntemi:
Tuvalin iç tarafını kullanıp hamuru merdaneyle açtık. Tuvalın faydası çamurun et kalınlığını, çerçevesi yardımıyla tek bir ölçüde sabitlemesi. Açma işi tamamlanınca hamuru tuvalden çıkartıp, eşit ölçülerde şeritlere böldük ve bu şeritleri tezgah üzerinde yuvarladık. Sonra bir taban çamuru hazırlayıp, birleşim yerlerini önce çentikleyip sonra, biraz seramik çamuru ve bol suyla yapılan balçıklardan sürerek birleştirdik, iç yüzeyi düzelttik ve yükseltmeye başladık.
İstediğmiz forma ve yüksekliğe gelince son düzeltmelerimizi rötuşlarımızı yaptık.
Sonra kendimize desenler secip, çıktılarını aldık. Desenleri seramiğin üzerine tutturup desenin üzerinden geçerek şekli seramiğe işledik.
Sonra da kağıtlarımızı kaldırıp izlerin üzerinden düzgünce geçip desenleri belirginleştirik ve kurumaya bıraktık.ta daaa:
Dipte mırnav not: pisim bigün olur da fırına girebilirse patlamadn çıkabilir di mi, di mii? çok üzülürüm!

Cuma, Şubat 10

bitmeyen işler prodüksiyon, biten işlerini gururla sunar!

Akçapakçamdaki evimin balkonunda kışın ortasında sıraya dizilmiş olan bu kuzular benim uuuzzun süredir onlarla ilgilenmemi bekleyen cici cici taş kaplamalarım! Sonunda cilalanıp, pırıl pırıl oldular!
diiiip not: bitti miii? bitmedi! bunu yapana arkasından ayrıca tamamlanmayı bekleyen başka obceleri de hediye ediyoruz! En azından bunları kurtardık!

Perşembe, Şubat 9

benim tatlı pampkinim!

Pay dünyasına adım atıp da payların şahına selam vermeden geçilmez değil mi? Tamam kabul ediyorum şeftalilisi, çileklisi ve de özellikle elmalısı candır ama yiğidi GÜldürüp hakkını verelim: Bal kabağı payı hakikaten şah oldu şahmaran oldu mutfağa oturdu!
Bu payla ilgili tek pişmanlığım babam evdeyken kabağı ona kestirip, soydurmamam oldu! O ne çile yarappim ne kadar kas yaptırıcı ve inatçı bir meyveymiş!  Bence işin en zor kısmı buydu zaten :)
Ben tarifi yine instructables 'taki ve nefis tarifler içeren yemek ve biz bloğundaki tarifleri kafama göre karıştırarak uyarladım.Tariflere sadık kalamama gibi bi özelliğim var sanırım. :S
Kabuğun yapımı elmalı pay la aynı. 3 fincan un, 1 fincandan az sıvı yağ (tercihe göre sıvı yağ azaltılıp yerine sanayağ ya da tereyağ eklenebilir) ,yarım fincan kadar soğuk su, 1 çay kaşığı tuz, 2 çay kaşığı şeker ve bir paket vanilin. Hepsini karıştırıp yoğur, 1 saat kadar buzdolabında beklet. Sonra burdaki gibi aç.
Dolgusu biraz daha uğraştırıcı ama çok değil. Çok az şeker ve çoookk az suyla kabakları ezilecek hale gelene kadar pişir, soğut. Sonra her 2 fincan kadar kabak için 2 yumurta (ki bana biiraz fazla geldi, 5 fincan için 4 yumurta kullandım) , 1/2 fincan şeker, 1/2 fincan yoğunlaştırılmış süt (eeeppeeyy bi sütün eeeepeeyy bi kaynatılıp yoğunlaştırılmış hali) 1 tatlı kaşığı tarçın, 1 tatlı kaşığı hindistan cevizi ve bi tutam tuzu karıştır. Orjinal tariflerde yoktu ama ben balkabağıyla fındığın evrensel dostluğuna canı gönülden inandığım için, dolgunun içine iri çekilmiş fındık içi eklerden elimi hiç de korkak alıştırmadım! A tabi bi de itiraf ediyorum buzdolabımın kapağından bana göz kırpan sana yağına karşı koyamayıp biraz da sanayağı kattım.
Sonra bu dolguyu fırın kabına alıp, üzerini alüminyum folyo ile örtüp bi süre pişirdim. Ne kadar süre pişirdim bi fikrim yok. Sanırım kendimi "yumurtalar artık pişmiştir" e ikna edene kadar!
Dolgu biraz soğuduktan sonra pay tepsisinde 2 kabuk hamurunun arasına yerleştirip fırınladım. ilk 10 dakika 240 derecede, sonra bi yarım saat kadar da 200 derecede. Piştikten sonra bi süre buzdolabında bekleyince kesinlikle daha lezzetli oluyor. Bize yine çok apiyetli oldu, size de olsun!
Dipte pay kabuklu not: Aslında gördüğüm hiç bi orjinal pay tarifinde üstü kapalı balkabağı payı yoktu ama ben pay kabuğunu pek seviyorum.
Dipte kabak tadı veren not: dolgu malzememi piştikten sonra fırından çıkardığımda, her yeni bişey denediğimdeki "acaba ben bi canavar mı yarattım?" korkusuyla dolgunun tadına baktığımda , "bu tat bi insanın hayatındaki en önemli lezzetlerden!" dediğimi belirtmeliyim!
Dipte püfsel not: Dolguyu hazırlarken keklerden kalma alışkanlıkla ben önce şeker ve yumurtayı çırptım bi fark yaratıp yaratmadığını bilmiyorum ama yine de söyliyim dedim. 
Dipte atasözsel not: ben yiğidin (kadın ya da erkek) ölünce değil gülünce ne menem bi insan olduğunun anlaşılacağını düşünenlerdenim!

Salı, Şubat 7

yapıjjamm diye bağırırım / bölüm 3 / etkinliklerden servise

Şu hayatta unutmadığım birşey varsa o da insan yüzleridir, zaman zaman isimlerle yüzleri birleştirmeyi beceremesem de! Onun haricinde kendi anılarımı bile unuturum! Çok şükür ki fotoğraflar, günlükler, her şeyi hatırlayan ve vakti geldikçe ısıtıp ısıtıp anlatan bi aplam ve arkadaşlarım, hatırlatıcı olsun diye toplanan broşürler ve de etkinliklerden kalma biletler var! İşte bu unutkanlığım yüzünden hatırlatıcı olan çoğu şeyi saklarım.
Aslında bu saklama işi sadece unutmayla ilgili de değil tabi! Sadece öyle olsa kuşun uçtuğu yönü bile hatırlayabilen ablamın da aynı şeyleri saklıyor olması acaip olurdu! Bu aslında daha çok Adem ile Havva' dan beri süregelen Avcı-Toplayıcı bileşenlerinin genlerimize işlemiş hali! "Hayatta kalmak istiyorsam toplamalıyım!"
A tabi bir de soğuk ve de sıcak savaş yıllarını yani işin özünde kıtlığı görmüş- yaşamış bir neslin torunları olmak da var! Bir gün lazım olur gerekçesiyle sahip olduğu tüm eşyalara hatta eskiyenlerine bile sıkı sıkı tutunan, her an aç kalabilecekmiş gibi hisseden, karneyle yemek almış bir nesil!
Bunlar ve eminim aklıma şu anda gelmeyen bissürü sebep beni ve ablamı nesnelere bağımlı yapmaya yetti!  Zamanla "bu kullanılır ki" "bu lazım olur ki" "ben bunla bişey yaparım ki" nesneleri evde yığılmaya başladı. Allah'tan aceleci, telaşlı, sabırsız ve sıkıntıya gelemeyen laz ve gürcü genlerine sahibiz de arada dellenip eşyasal bahar temizliği yapabiliyoruz. Yoksa belediye evimizi çoktaaann basmıştı! 
Bu atma seanslarında atmaya hiçbir zaman kıyamadığımız en önemli ıvır zıvırımız biletler! Ama zamanla elimizi attığımız heryerden biletlerin çıkması rahatsız edici olmaya başlamıştı ki aklımıza süfer bi fikir geldi. Bezginim Bekirim 'de yaptığımız gibi onları da servise çevirmeye karar verdik. 
Tüm biletlerimizi ortaya yığıp, kullanılmış A3'lerin üzerine önlü arkalı yapıştırıp fazlalıkları kestik. Ama hem önlü arkalı kaplayınca kağıdın kalınlığının pvc kaplamayı zorlayacak sınırlara gelmesinden, hem de hazırladığımız kartonları çok beğenmemizden dolayı sadece servis olarak kullanmaya kıyamadık. 
Önlü arkalı fotokopilerini çektirip onları servise dönüştürmeye, asıllarını da cilt olarak kullanarak deftere dönüştürmeye karar verdik. En azından şimdilik! :)
O kadar uzun zamandır bilet biriktiriyormuşuz ki önlü arkalı 2 koca kağıdı tamamen doldurmamıza rağmen geride en az 2 tane daha dolduracak kadar bilet var! Hala servise ya da cilde dönüşmemiş olmalarının yanısıra, evdeki biletlerin ordan burdan bize göz kırpıyor olması da sevgili "etkinlik servisimiz"i bitmeyen işler kategorisinde yüksek rütbeli yerlere oturtuyor!
Ama umutluyum! Bitecek! Yani umuyorum!
Dipte unutkan not: O kadar unutkanım ki aynı oyuna 1 sene arayla 2 kez bilet almışlığım, okuduğum ve okurken çok sevdiğim bazı kitapları 3 kez okumuşluğum, bana anlatıldığında kendi anılarıma gülmüşlüğüm ve de üzülmüşlüğüm var!
Dipte hafızabaz not: Bu servislerin en iyi tarafı her yemekte görsel hafızama hitap edip en azından katıldığım etkinlikleri, beynimin kıvrım kıvrım kabuğuna, ince ince kazıyacak olmaları! Tabi bitebilirlerse :)

yapıjjamm diye bağırırım / bölüm 2 / taş mozaik

bitmeyen işler dediğimde kraliçe koltuğuna taş mozaiklerim oturur! kimisi harçsız, kimisi cilasız beklemekteler!

dip not: başlayalı o kadar zaman oldu ki fanusumun içine yerleştirdiğim krapon çiçeklerimin renkleri çokkktan soldu!

Pazartesi, Şubat 6

bakma bana öyle yeşil yeşil!

yeşil zeytin yaptık biz bu sene yeniden, paylaşalım dedik. zeytinlerimizi patlayıp etrafa sıçramalarını önlemek için buzdolabı poşeti içinde çekiçle ezip, suya bastırdık. zeytinlerin suyun üstüne çıkıp çürümesini önlemek için de -aynen bize zeytini nasıl yapacağımızı öğreten arkadaşımızdan öğrendiğimiz gibi- küçük bi  buzdolabı poşetinin içini biraz suyla doldurup, ağzını düğümleyip zeytinlerimizin üstüne koyduk. nerde bulayım ben istanbul illerinde temiz taşı! :) yaklaşık 3 hafta boyunca 2 günde bir suyunu değiştirdik ve acılığı gidince tuzlu suya bastırdık. 2 hafta içinde yemeğe hazır hale geldi!
dipte kişnişli not: beşiktaş pazarındaki zeytinci amcanın kişnişin zeytine yumuşak bir tat verdiğini söylemesi üzerine, ikinci bir kapta tuzlu suya kişniş de ekledik. sonuç gayet lezzetliydi!
dipte çerezlik not: yapması al, hazırla, beklet süreçlerinde yaklaşık 2 ay süren zeytinin mutfak ömrü 2 ay süremeyecek gibi görünüyor! katıksız olmasının da güveniyle zeytinden çok çerez niyetine, haap hupp, hoopp bitti.

yapıjjamm diye bağırırım / bölüm 1 / midye mozaik


son bi el atıp bitirmemi bekleyen bissürü işim olmuş benim! kendime gaz vermek içün bölüm bölüm paylaşıcim!
benim tüçüt yeğenlerimin akçakoca şubesindeki en büyüğü olan devrim, geçen seneki doğum günümde hediyesine ek olarak "gamze teyzem bunları kullanır" diyerek kocaa bi kap deniz kabuğu da getirmişti. benim için o kadar kıymetlilerki öyle pat diye kullanamadım! bir ara -ki bu bi ara geçen sene mart oluyor!- evdeki bir kabı deniz kabuklu bi kutuya çevirmeye karar verdim! taşlarımı yapıştırdım ama öylece kaldı. şimdi derz ve de cila bekliyor.
te buraya yazdım, ilk fırsatta bitiricim!
dipten kabuk çıkarmalı not: hazır mart ayı da neredeyse gelmiş iken tam bunu yaptığım günün yıldönümünde mi bitirsem aceba?
Farkettim ki yıl değişeli beri ben hiç bişey yazmamışım!
Koştur koştur dur, sona dur koştur koştur dur!
Peki madem herkesin geriye kalan 11 ayı pek çok güzel geçsin!
Pastalı mastalı janjanlı, tabe bi de bol kahkahalı!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...