Pazartesi, Eylül 9

"mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler"

ortaokul zamanlarımdaydı sanırım, annemin bi arkadaşı kuru dağ çiçeklerini toplar, onları boyar rengarenk buketler yapardı! nasıl da özenirdim. hala nerede kuru çiçek görsem, gözüme önce o buketler gelir hala. toplamak ve renklendirmek üzre ince ince hayallere dalarım. sonra içime dolan toplama arzusuyla savaşır, üç beş parça alır hevesimi geçiririm.
...
ama bu yaz bi adım öteye gittim. 
bol kilometreli bi tatil geçirdim, pek çok dolaştım. tabi ki akçapakçamı bu kilometrelere dahil etmiyorum, o standart yol. farklı faklı zamanlarda sokakağzı-assos, bozcaada, gökova, palamutbükü-datça ve kaş yollarını arşınladım. 
beni kuru çiçeklerimde bi adım öteye taşıyan hamlem bozcaada'da oldu. önce orda burda şurda bozcaada'nın yamaçlarında, yol kenarlarında gördüğüm kuru çiçekler kanıma girmeye başladı azar azar. sonra günbatımını izlemek üzere gittiğimiz rüzgar güllerinde elini atsan dağ kekiğine çarptığı tepelikte, kekiğin büyüleyici kokusundan da olsa gerek, artık kuru çiçeklere karşı duramadım! 
...
hava kararmadan pürtelaş, "aman da gün batımını kaçıracaağğmmm" içseslerimle topladım kuru çiçenklerin bi kısmını. "hazır başlamışken devam edeyim" deyip ertesi gün  de bozcaada kalesi gezintisinde yeni yeni çeşitler ekledim bukete. güç bela tüm yollarda "aman da kırılmasın, dağılmasın" diye umarak az hasarla ulaştırdım istanbul'a. kendilerini. renklerine şahane uyan bi vazoyu da bulunca hemen yerleştirdim:
dipte vadeli not: çiçekleri renklendirmek cilalamak gibi işlere girişmeyip, herhangi bir kimyasala maruz bırakmadığım için muhtemelen tez vakitte dağılacaklar, olsun şimdilik bozcadayı üstlerinde taşıyorlar ya...
dipte tevekküllü not: hem bunlara renge ne hacet? "mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler"
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...